Ölüm acısı, insanların yaşadığı en büyük acıdır sanırım. Hele ki birde vakitsiz, erken ölümse... Aslında şair Cemal Süreya'nın dediği gibi "her ölüm erken ölümdür". İnsanlar ne kadar yaşlı ölselerde, bizim için erken ölümdür.
Ölümün ardından yaşanan ağlamalar, sızlanmalar, isyanlardan bir süre sonra günlük hayata bir şekilde mecburen dönüş yapılır. Ama o acı insanın içinde hep büyür. Ölen kişinin geride bıraktıklarıyla da karşı karşıya gelindiğinde aynı duygular hiç eksiksiz tekrar ilk günki gibi yaşanır.
Öbür dünyaya göç eylemiş bir anne, bir evlat, bir eş, bir arkadaş, kısaca bir kadın için yazılmış, Bekir COŞKUN'un yazısını sizlerle paylaşmak istedim.
BİR KADIN GİTTİĞİNDEKadınlar gittiklerinde arkalarında daha büyük boşluklar bırakırlar.
Onlar bir gün çekip gittiklerinde, peşlerinde ‘yetim-öksüz’ kalan çok olur:
Mutfaktaki dolap, perdeler, kavanozun içindeki eski düğmeler, özenle saklanmış küçülmüş giysiler, dolap diplerindeki kurdeleler.. .
Sabah karanlığında mutfaktan gelen tıkırtılar susar, yetim kalmıştır tabaklar.
Bir kadın gittiğinde hep suyu unutulur saksıların.
Sık sık boynunu büker ’sarıkız’.
O teki kalmış eski bardağın anlamını bilen olmaz, değerini kimse anlayamaz krom hac tasının.
Balkon artık sessizdir, koridor kimsesiz.
Bir kadın gittiğinde…
Bir kadın gittiğinde ne çok kişi gider aslında; bir ağır işçi, bir temizlikçi, bir bakıcı, bir bahçıvan, bir muhasebeci.. .
Bir anne gider…
Bir dost…
Bir arkadaş…
Bir sevgili…
Ne çok kişi yok olur bir kadın gittiğinde.
Hep böyle olur; bir kadın gittiğinde; övgüler, uyarılar, yakınmalar, dualar yetim kalır.
Kapı eşiğindeki ‘Dikkat et…’ duyulmaz, annesi gitmiştir ‘geç kalma’nın.
Kadınlar, arkalarında büyük boşluklar bırakarak giderler.
Bir kadın gittiğinde pek çok kişi gitmiştir aslında.
Ve bir kadın gittiğinde pek çok ‘yetim’ bırakmıştır arkasında.